Film çıkmadan önce nasıl hevesliydim anlatamam. Sokakta afişlerine denk geldiğimde uzun uzun bakmışlığım var. Ama film çıktıktan sonra sinemada izleyemedim. Vizyondan kalktığında da internete düşmesi için bir süre bekledim. Ama o sırada bir kaç kötü yoruma denk geldim. Hayır bu film kötü olamaz dedim içten içe ama o büyüsü bozulmasın diye de izlemeye cesaret edemedim. Ve dün aylardır arşivimde onu izlemem için adeta yalvaran bu filmi açtım, aldım da elime bozamı bir güzel izledim. İyi halt etmişim bunca zaman beklemekle aferin bana! Hiç tereddüt etmeden arşivimin demir başlarından biri yaptım filmi, hatta bir kaç kez daha izleyip her sahnesini zihnime kazımak istiyorum. Öncelikle ağır eleştirenlerin yüzüne şöyle okkalı bir tükürmek istiyorum. Adamlar bu kahramanlık hikayesini ellerinden gelen en iyi şekilde film yapmışlar, sen gelip tembel poponun üstünde böylesine güzel bir filmi beğenmiyorsun. Yok yaaa! Siyasi eleştiriler gelmiş, yok şu yanlı yok bunu destekliyor diye. Senarist de yönetmen de Japon arkadaşım neyi peşindesiniz siz! Tabi ki eksikleri olacaktır, kusura bakmayacaksınız lakin siz daha iyisini çekene kadar en iyisi budur! (nokta)
Adı: Ertuğrul 1890
Yazar: Eriko Komatsu
Yönetmen: Mitsutashi Tanaka
Yapımcı: Böcek Yapım
Tür: Tarih, Dram
Süre: 132 Dk
Süre: 132 Dk
Yıl: 2015
Filmimiz, herkesin az buçuk aşina olduğu Ertuğrul Fırkateyni'mizin batışını konu alıyor. Tüm tarihsel süreci anlatırken, hem Japon tarafını hem de Türk tarafını yavaş yavaş karakterleriyle tanıyoruz. 1887 yılında Japon heyeti bizi ziyarete gelmiş. İadeyi ziyaret amaçlı olarak 1890 yılında Ertuğrul Fırkateyni ve 681 mürettebatı Japonya'ya yol alıyor. Bu uzun yolculuğu alınlarının akıyla tamamlayıp hediyeleriyle dönerken Japonya'nın kasırga mevsimine yakalanıyorlar. Gemi maalesef ki batıyor. Kendine zor yeten bir Japon köyünün açıklarına da gemiden arta kalanlar ve askerlerimiz vuruyor. Ve asıl hikaye burada başlıyor. Tüm köy halkının canla başla nasıl bir mücadeleye girerek askerlerimize yardım ettiğini izliyoruz. Tabi ki hikayeleştirilmiştir bu olay, zaten birebir yapılması mümkün değil. Başrol diyebileceğimiz kızımızı bir an en sevdiğim Japon oyuncu Maki Horikita sanmıştım, ama tatlılığıyla onu aratmadı bize sağ olsun. Bir de izlerken Son Samuray filmini anımsadım, size de oldu mu acaba?!
Bence hikayenin hakkını vermişler, keşke şöyle yapmasalardı ya da şöyle olsaydı daha iyi olurdu dediğim tek bir yer olmadı. Kazadan kurtulan 69 Türk askerinin vefa borcunu 1985 yılında Irak- İran savaşı sırasında Tahran'daki 215 Japon yolcuyu ülkeden kurtararak ödemiş oluyoruz. Filmde geçmişte ve gelecekte karakterleri aynı kişilerin oynamasıyla biraz reenkarnasyona göz kırpılsa da çok rahatsız etmedi beni bu durum. Batan gemimizin sahile vurduğu yere daha sonra Türk - Japon dostluk anıtı dikilmiş. Çok eski yıllarda belgeselini izlemiştim, şimdi o belgeseli arıyorum yine. Belgeselde rivayet edildiğine göre, o bölgeyi ne zaman bir Türk ziyaret etse yağmur yağarmış. Köylüler de bir Türk atalarını ziyaret ettiği için atalarının ağladığına inanırmış. Bu anekdot beni her aklıma geldiğinde ağlatır. Ki filmi izlerken de zaten epey ağladım. Film MUH-TE-ŞEM!
Çok güzel bir yazı olmuş. Siteyi takibe aldım. Başarılar! :)
YanıtlaSil