Yıllardır çözüm bulamadıkları kaçak Türk işçi sorununa karşın Güney
Kore, iki ülke arasında vize uygulamasını gündeme getirmediği gibi, gelişen
turizm, ticaret ve öğrenci transferleriyle bu ülkedeki Türk sevgisi giderek
artıyor.
Yıllardır çözüm bulamadıkları kaçak Türk işçi sorununa
karşın Güney Kore, iki ülke arasında vize uygulamasını gündeme getirmediği
gibi, gelişen turizm, ticaret ve öğrenci transferleriyle bu ülkedeki Türk
sevgisi giderek artıyor. Bu gizemli ülkeyi keşfetmek isteyen turistlerden,
teknoloji transferine giden işadamları ve özellikle son yıllarda akademik
eğitim için bu ülkeye yönelen yüzlerce öğrenciyle Güney Kore'deki Türk sevgisi
gelişiyor. Yüzlerce üniversite mezunu, mastır ve doktora için gittikleri Seul
ve Pusan'dan bir daha dönmüyor. Bazıları Korelilerle evlenerek yeni bir hayat
kurarken, İngilizceleri sayesinde rehberlik ve öğretmenlik yapıyor.
1997'de ODTÜ makine mühendisliğini bitiren
Erhan Atay, Kore'ye yüksek lisans eğitimi için giden yüzlerce Türk öğrenciden
biri. Uzakdoğu ülkelerine bursla öğrenci gönderen bir şirketi duyunca başvuruda
bulunmuş ve çocukluğunda dinlediği Kore gazilerinin anlattığı hikâyeler
nedeniyle Güney Kore'ye gitmeyi tercih etmiş.
Kıvırcık Sena çok popüler
Annesini 'iki yılda dönmek üzere' ikna etmiş,
ama Seul'de insanları ve yaşamayı sevmiş. Yemeklerine uyum sağlamakta
zorlanmış, ama Koreli Nami Park'la tanışınca geleneklere göre beş kez düğün
yaparak evlenmiş.
Bir de kıvırcık saçlı kızı var. Orada kıvırcık
saç olmadığı için Sena çok popüler. Şimdi Seul Büyükelçiliği'nde tercümanlık ve
rehberlik yapan Atay, hayatını şöyle anlatıyor: "1997'de ODTÜ'yü
bitirdikten sonra yurtdışına burslu öğrenci gönderen bir Türk şirketiyle
tanıştım. Uzakdoğu'daki işlerini takip edecek birilerini arıyorlardı.
Küçüklüğümde Kore gazilerinin anlattıklarından
etkilenerek haritadaki yerini ancak gitmeden bir hafta önce öğrendiğim bu
ülkeyi seçtim. Annemi ikna etmek zor oldu. Bir hafta ağladıktan sonra
"İyi, git, ama ne olur iki yıl sonra gel" diyerek izin verdi.
İlk yıl Korece kursuna gittim. Yazıların
karmaşıklığı ve seslerin farklılığı çok sıkıntı verdi, ama sonra sıcakkanlı
arkadaşlarımın yardımıyla dillerini öğrendim. Akla gelmeyecek çeşitlilikteki
yemeklere ve değişik baharat kokularına alışmak benim için zor oldu.
1500 kişiye Türkçe öğretti
Bana, 'Kore'ye ne zaman alıştın' diye
sorduklarında, 'Sokaktaki sarmısak ve susam yağlı yemek kokularını hissetmemeye
başladığım ikinci yılın sonunda' diyorum. Yemeklerine alışmak iki yılımı aldı,
ama Kore ömrüm boyunca yanımda olacak dostlar hediye etti. Bu arada, makine
mühendisliğinden fark derslerini vererek Kore'nin en iyi okullarından Seul
Devlet Üniversitesi'nin makine ve uçak mühendisliğinden ikinci diplomamı aldım.
İlk görüşte aşk
Bu arada ülkemizin tanıtımına katkısı olur
ümidiyle birkaç Türk arkadaşla 1998'de İstanbul Kültür Merkezi'ni kurduk.
Böylece Kore harbi sonrası genç kuşaklarda unutulmaya yüz tutmuş Türkiye
sevgisini tekrar canlandırmaya ve ülkemizi tanıtmaya çalıştık. İşe Türkçe
dersleri vermekle başladık ve yedi yılda 1500 gence Türkçe öğrettik. Bazı
öğrencilerimiz Türkçeden Kore diline kitaplar çevirdi.
Mevlana'dan Nasrettin Hoca'ya kadar Türk
kültürünü Koreliler bu öğrencilerimizle tanıdı. UNESCO ve Milli Eğitim Bakanlığı'yla
ortak bir programla, ilkokullarda ikişer saat Türk kültürü derslerine başladık.
İki yılda 5 bin öğrenciye Türkiye'yi tanıttık. Her yıl festival düzenledik ve
Türkiye'den sanatçılarla dans grupları getirdik.
Yüksek lisansa başladığım yıl, bir toplantıda,
çok uzaktan sanki 'doğmadan önce'den beri tanıdığım hissine kapıldığım bir yüz
gördüm. İçimden 'Bu kızı bir yerden tanıyorum, ama nereden' derken, yanına
gidip, 'Afedersiniz, daha önce bir yerlerde görüştük mü' diye sordum. 'Hayır'
dedi. 'Çok garip, sanki sizi bir yerde gördüm' diye yanıt verdim. Kartımı
uzatıp, 'Vaktiniz olursa merkezimize gelip bir acı kahvemizi için' dedim.
Ertesi sabah saat 09.00'da telefonum çaldı.
Arayan oydu ve günlerden pazardı. Buluştuk, konuştuk. Sonra bir mucize oldu.
Biz 15 gün içinde evlenmeye karar verdik. İki ay içinde de evlendik. Evlenmek
oldukça zor oldu.
Nami'yle beş kez evlendi!
Tam beş kez düğün töreni yaptık. Birincisi
Türk resmi nikâhı, ikincisi Kore resmi nikâhı, üçüncüsü Türk köy düğünü,
dördüncüsü Kore düğünü, beşincisi de dini nikâh törenimizdi.
Nikâhtan nikâha koşarken oldukça yorulmuştuk.
Korece adı Nami olan
eşimin adını annem Türkçe Leyla koydu. Böylece
o Leyla oldu, ben de Mecnun. Kültür farklılığı ve karşılıklı beklentiler ilk
başlarda bizi çok sıktı. Çok kavgalar ettik, ama derken vidalar yerine oturdu
ve biz birbirimize alıştık.
'Herkesin yoluna çıkarım'
Kore'de eşine benzerine rastlayamayacağınız
kıvır kıvır, kıvırcık saçlı ve çekik gözlü, dünya tatlısı bir kızımız oldu. Hem
Türkçe hem de Korecede olan bir isim koyduk: Sena. Korece 'biricik' demek.
Şimdi iki yaşında. Annesine Korece, bana da bizim oraların şivesiyle Türkçe
konuşuyor.
Ben, Kırşehir'in Kaman ilçesindenim. Bizim İç
Anadolu şivesiyle
'k'leri 'g'
olarak telaffuz edip kapıya gapı, karpuza garpuz der. Beni de mutluluktan
uçurur bizim Senacık. Mastırı bitirip işletmede doktoraya başladım. Şu anda doktora
devam ediyor ve ben Koreye geleli sekiz yıl oluyor. Anneme verdiğim iki yıl
limitini çoktan aştım.
Annem de Sena sayesinde gurbete alıştı. Çekik
gözlü bir geline ve kıvırcık saçlı, çekik gözlü bir toruna sahip oldu. Hayat
sürüp gidiyor. Burada Korece bilen fazla Türk olmadığı için, buralara gelen
herkesin yoluna çıkarım."
'Müthiş çalışkanlar'
Pusan Üniversitesı'ndeki ilk Türk
öğrencilerden biri olan Fatih Salmanoğlu da, ODTÜ Petrol Mühendisliği
Bölümü'nden mezun olduktan sonra akademik eğitim için Güney Kore'yi seçmiş.
Eğitimi sırasında Koreli öğrencilere İngilizce öğretmenliği yapmış. Sonra da
Türkiye'den Pusan'a giden Türk heyetleri için Pusan Belediyesi'nde tercümanlık
yapmaya başlamış. Korelilerin en çok, başka hiçbir şey düşünemeyecek kadar çalışkan
olmasına şaşırdığını belirten Fatih Salmanoğlu, şunları anlatıyor:
"Altı yıl önce Pusan'a geldiğimde şehirde
bir tane bile Türk yoktu. Şimdi yüzlerce Türk öğrenci var. Şu anda İpek Yolu
üzerine Pusan Üniversitesi'nde doktora yapıyorum. Burada diğer yabancılar gibi
değilsiniz, Türk olmak bir ayrıcalık. Diğer yabancılardan daha değerlisiniz.
Eskiden Türk askerlerinin katkısından dolayı Türkiye'ye bir sevgi duyuluyordu.
Ama Dünya Kupası'ndan sonra Türk milli takımı sayesinde genç kuşaklarda da
Türkiye sevgisi oluştu."
Büyükelçi Kuneralp: Kore'nin taşı-toprağı altın değil
Türkiye'nin Seul Büyükelçisi Selim Kuneralp,
Güney Kore' nin artan kaçak işçi sorununu ikili ilişkilere yansıtmadan çözmeye
çalıştığını söylüyor. Kuneralp, şu bilgileri verdi:
"Kore büyük miktarda işçi almaya alışkın
bir ülke değil. Kore, Türklere vizesiz girme hakkı veriyor, ama bu yalnızca üç
aylık oturma hakkını
içeriyor, çalışma izni yok. Üç ay geçince
kaçak duruma düşülü-yor. Zaman zaman kaçak işçilere af çıkıyor, ama beş yıllık
çalışma izinlerinin iptali, sadece Türklere yönelik değil, tüm yabancı işçileri
kapsıyor.
Kore'yle Türkiye arasında hiç sosyal güvenlik
anlaşması yok. Bir iş kazası olduğunda kaçak işçiler ortada kalıyor. Türk
işçilerinin iddia ettiği gibi, Kore'nin işçi talebi üzerine başbakanımızın 'Bu
ücretle ben vatandaşımı çalıştırmam' demesi de söz konusu değil.
Kore yabancı işçiler için taşı toprağı altın
bir ülke değil. Kore Savaşı'ndaki fedakârlıklarından dolayı Türkleri
seviyorlardı, ama 2002 dünya kupasından sonra patlama oldu. 2002'de Kore'den
Türkiye'ye giden turist sayısı 20 binlerdeyken, 2003'te bu rakam 48 bin,
2004'te de 58 bin oldu. Bu yıl 90 bini bulacak."
(ALINTIDIR!)
http://www.radikal.com.tr/yasam/sevldeki_turkler_2-756622
http://www.radikal.com.tr/yasam/sevldeki_turkler_2-756622
0 yorum Blogger 0 Facebook
Yorum Gönder